Sende Gitme Triyandafilis, Tek Kişilik Şehir, Fırtına, Kendime Kıyamam, Geç Kalanlar, Hayatı Yaşamak, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Karımla Evleniyorum, Gözlerin Ardındaki Çocuk, Bu Dizi Başka. Dizi Senaristliğini ve Öykü Yazarlığını Yaptığı Dizi ve Filmlerden Bazıları
GözlerimiKaparım Vazifemi Yaparım Özet. Vicdani Yurdakuler 1909’da Aksaray’da, Fehim Paşa Sokağında cumbalı bir evde dünyaya gözlerini açar. Aynı gün karşıdaki köşkten de küçük Efruz’un dünyayı selamlayan ilk gülüşü duyulur.
Kararın ardından ANKA Haber Ajansı'na konuşan Semih Çelenk, Haldun Taner’in 'Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım' oyunuyla meşgul olduğunu söyledi. Çelenk, şöyle konuştu: "Konu ile
GözlerimiKaparım Vazifemi Yaparım. Haldun Taner’in en önemli oyunlarından biri olan GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM, ülkemizin toplumsal değişimini, iki ana karakter; Efruz ve Vicdani’nin hayatları üzerinden irdeler. Oyunda, aynı sokakta doğup büyüyen Efruz ve Vicdani’nin, doğumdan okul çağına, askerlikten
Haldun Taner’in yazdığı “Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım” adlı oyunda, Murat Niyazi Emre, Hürkan Ünal, Esra Tarhan, Jülide Kara, Ozan Gökmen, Hakan Onat ve Hasan Gökhan Olcay rol alırken, Hakan Taner Yıldırım ise bu güzel oyunun yönetmenliğini üstlenmiş. Ve perde arkasında da onlarca isim; var olsunlar
iiBU0s. Deneyiminizi arttırmak için sitemizde çerezleri kullanıyoruz. Devam ederek Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmektesiniz. Detaylı bilgi için TiyatroMuzKomedi 2 Perde / 120 dak 2007 SİZ DE ALKIŞLAYIN Yeterli oy sayısına ulaşılamadığı için puan gösterilemiyor. Oyun ÖzetiCumhuriyet döneminden başlayarak Vicdani adlı saf, iyi niyetli, dürüst ve ülkesine gönülden bağlı bir karakterin hayat öyküsünü konu alır. Siyaset, düşünsel çatışmalar, çarpık insan ilişkilerine göndermeler yapan bir hikayedir. Seanslar Bu oyun sona ermiştir.
ilk oynadigim oyun literatüre, ilk kez ziya gökalp tarafından sokulmuş bir lakırdıdır.. oral sex yapmaktan hoslanmayan ya da oral sex yapilamayacak kadar kotu durumda olan bir cinsel organa insanin oral sex yapmak zorunda oldugu zamanlarda kendini telkin ederken kullandigi ozlu soz. tiyatrocular arasında kısaca "göz kap vaz yap" olarak adlandırılan,haldun tanerin kanımca her zaman yetkinliğini koruyacak harika oyunu. prof. dr. özdemir nutkunun 1999 da sahnelediği ve dramaturji masasında görev aldığım bir haldun taner oyunu. çocukluk arkadaşı olan ve beraber büyüyen iki arkadaşın tezat kişiliğinde dönemin türkiye'sine, insani ve toplumsal çelişkilerine ayna tutan bir oyundur. haldun taner'in nasıl bir ekol olduğunu kanıtlayan oyunlardandır. üzerinde çalıştığımızda, özellikle güzel müzikleriyle eğlenmemize yol açan bir oyundu aynı zamanda. onlardan biri basın şarkısıydı. hatta hala ezberimde olan bu süper şarkının sözlerini de yazayım tam olsun ...basın olay kovuştururkamuoyu oluştururpireyi deve yapar bazıdeveyi pireleştirirgöz telekstekulak kiriştebazen iştebazen oynaştaçat oradaçat kapı arkasındabasın her yerde hazırkim kimle neredefiliz fostokızkaç çorapla geldi paristenferhunde'nin flörtüne zaman ayrılıyor eşindenizler basın hepsini renkli ilavesindebasın politikanın içindeo ne dedi, bu ne kodukim yürüyor kabinedenkızıştırır, yatıştırırkarıştırır, kırıştırır"siz neysenizbaşınızdakiler de o"demiş bir büyük adam,belki hatırlarsınız siz neyseniz basında obasın sizin aynanız. abd askerlerinin gorevleri hakkindaki aciklamalarinda gordugumuz uzre masum insanlari bombaladiklarini gozardi ederek eylemlerine devam etmeleri ve bunun uzerine piskin piskin ve gururlu bir sekilde bu bizim gorevimiz diyebilmeleri. seyircili genel provasına gittiğim ilk oyun. ünsal coşar, vicdani rolünde çok başarılı; keza sabri özmener de efruz rolünü iyi kuşanmış. hülya gülşen ırmak, her zamanki sıcaklığını yansıtıyor. levent ülgen ise, bu oyuna gişe yaptırılmak için televizyon denen illette ünlenen isminden yararlanılan bir aktörmüş gibi geldi taner'e zaten diyecek bir şey yok. keşke yaşasaydı da, 2000'li yılların sahibinin sesi plaklarını görseydi. ya da, iyi ki görmedi... "gözlerimi açarım vazifeden kaçarım" lafının tam tersi bir dönem bursa devlet tiyatrosunda celal kadri kınoğlu ile birlikte sahneye konmuş, üzerinden yıllar geçmesine rağmen daha dün gibi hatırlanan izleyiciyi de heyecanlara sürüklemesi itibariyle hafızalardan silinmeyen, haldun taner'in muhteşem oyunu. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Haldun Taner, “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım”ın iki kahramanı Vicdani ile Efruz’un şahsında 20. yüzyıl Türkiye’sinin analizini yapıyor. Karagöz’lerle Hacivat’lara uzak yakın aynalar tutarak gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ anlayışına tatlı-sert dokunuyor. “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım”ın ana teması da bir yanlış koşullandırma. Oyunun ekseni, küçük ezik bir adam. Kapsadığı süre, yakın tarihimizin yetmiş yılı. Dekoru, Türkiye ve Yakındoğu haritası. 31 Mart’tan 12 Mart’a kadar oynanan siyasi oyunların zengin arka fonu önünde çeşitli dönemlerin, çeşitli koşullandırma evrelerinin kurbanı bir küçük, bir ezik adamın acı komedyasını izliyoruz, on beş tablo boyunca.” Haldun Taner “Çok soylu bir tiyatro eseri bu. Üstelik Haldun Taner o cesur ama cesaretini kabul ettirmesini iyi bilen; taşlayıcı ama kırmadan taşlayıcı, tatlı, yumuşak üslubu ile bu güzel eserini büsbütün güçlü kılmış. Tiyatro geçmişimizin bütün olanaklarından –Karagöz, tuluat, kanto gibi– bilge bir ustalıkla yararlanan Taner, gerçekten ilgi çekici, uyarıcı ve başarılı bir sonuca ulaşmış.” Çetin A. Özkırım
OYUNLAR Oynadığı Sahneler Henüz sahneler ilişkilendirilmemiş. Etkinlikler Henüz etkinlik eklenmemiş. Bugün Bu Hafta Bu Ay Gelecek Ay İlişkili İçerikler Dramaturgi Arama Oyun adı, Orijinal adı, Yazar adı, Çevirmen adı bölümlerinde arama yapabilirsiniz Sahneleyen Tiyatro Ankara Devlet Tiyatrosu Oyun Durumu Gösterim dışı oyun İlk Oynama Tarihi 2004-2005 Süre Gösterim Sayısı 0 Sosyal Medya Kadro YAZAR HALDUN TANER REJİSÖR HÜLYA GÜLŞEN IRMAK REJİSÖR SERHAT NALBANTOĞLU REJİSÖR YARDIMCISI AHMET TÜRKOĞLU DEKOR TASARIMI IŞIN MUMCU KOSTÜM TASARIMI GÜLÜMSER ERİGÜL IŞIK TASARIMI FAHRETTİN ÖZEN MÜZİK CEM İDİZ KOREOGRAFİ MEHMET TUFAN KAYTMAZ REJİ ASİSTANI ZEKİ GÜRDAL KARAOĞLU KARİKATÜR ÇİZİMLERİ ALİ SUR Oyuncular SABRİ ÖZMENER CAN ÖZTOPÇU ÇETİN AZER ARAS DENİZ BAYTAŞ ENGİN ÖZSAYIN HÜLYA GÜLŞEN IRMAK LEVENT ÜLGEN ÜNSAL COŞAR NEJAT ARMUTÇU +KORO ZEYNEP DİZER ÜMİT BAYRAKTAR SİNEM ŞAHİN SEZEN GÜMÜŞTEKİN SEBİLAY YOLDAŞ RABİA BAŞARAN GÖRKEM AYTEMUR OSMAN KARAKOÇ FULYA ÜLVAN KELEŞ DENİZ KEYF AYŞE SEVAL ERSÜ ARDA BAYTAŞ İlişkili Kişiler Konu TİYATRONLİNE
Oyunun sahneleneceğini duyduğumdan beri bir soru kafamı meşgul etti Haldun Taner’den1915-1986 NEDEN bu oyun seçildi? Oyunu seyretmeden önce de sordum seyrettikten sonra da aynı soruya ikna edici bir cevap bulmaya çalışıyorum. Seyretmeden önce genellikle, “neden” sorusuna aklınıza yatan bir cevap alabilme umuduyla bir beklentiniz olur ama seyrettikten sonra o beklenti biter bir hayıflanma alır yerini “neden?” diye. Günün Adamı 1957, Dışardakiler 1957, Ve Değirmen Dönerdi 1958, Fazilet Eczanesi 1960, Timsah 1960, Lütfen Dokunmayın 1961, Huzur Çıkmazı 1962, Keşanlı Ali Destanı 1964, Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım 1964, Zilli Zarife 1966, Vatan Kurtaran Şaban 1967, Bu Şehr-i İstanbul Ki 1968, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı 1969, Astronot Niyazi 1970, Ha Bu Diyar 1971, Dün Bugün 1971, Aşk-u Sevda 1973, Dev Aynası 1973, Yâr Bana Bir Eğlence 1974, Ayışığında Şamata 1977, Hayırdır İnşallah 1980, Marko Paşa 1985 Haldun Taner’in tiyatro eserlerini yukarıda sıraladım. Elbette Keşanlı Ali Destanı ile Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nın yeri ayrı. Tiyatrocu olsun olmasın Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ndaki “Zaten aktör dediğin nedir ki..” tiradını bilen pek çok kişi vardır. Keşanlı Ali Destanı da hem teatral hem de yarattığı karakterin dönemini aşan özellikleri nedeniyle her dönem seyirciyi çekmiş bir oyundur. Ama sevmeyenlerin de olduğunu öğrendik. En son iki yıl önce sahnelendi ve “Beyaz Türkler’in yaptıkları” çerçevesi ile Türk kültür hayatının çok önemli bir yazarı zamanın “ham”lığından nasibini aldı, yazar ve bazı oyuncular damgalanmaya çalışıldı. Bir yazar da “Bu oyunun bir başyapıt olduğuna kim, hangi gerekçelerle karar vermiş acaba” diyerek oyunu küçümsemişti. Ama toz duman kalktıktan sonra gerçek niyetini anlama şansına kavuşacağımız bu anlayışa rağmen Haldun Taner’in oyunları Günün Adamı’ndan başlayarak her dönem merakla beklenen oyunlar oldu, seyirci “Ne yazmış?” diye merak etti, otorite “Gene ne yazmış?” diye sıkıntılı bekledi. Millet için Haldun Taner, “âkıl” adamdı, otoritenin aklı ise “âkıl”da kaldı. İyi de neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım denince akla gelen isim, Ulvi Uraz. Türk Tiyatrosu’nun bu büyük oyuncusu tarafından canlandırılan Vicdani, unutulmazlar arasında oldu her zaman. Geçen yıl Ali Erdoğan Şakayla Söyler Haldun Taner isimli derlemesine Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyunundan son sahneyi ve Vicdani’yi almış ve de çok büyük bir başarı ile canlandırmış bize Ulvi Uraz’ı yeniden hatırlatmıştı. Seyredilmiş ya da seyredilmemiş olsun, Ulvi Uraz’ın hatırlanması da ilginç bir not olarak kalacaktır sanırım. Seyirlik tiyatromuzun özellikleri ile yaratılan oyunun bir diğer karakteri Vicdani’nin karşılığı, Karagöz’ün Hacivat’ı, Efruz’un Vicdani kadar hatırlanmaması, Vicdani ile kendini özleştirilen seyircinin daha çok ve her zaman var olmasından ileri geliyor herhalde. Bunda yazarın da rolü var. Haldun Taner, finalini Vicdani’ye yaptırdığı oyununda ona karşı daha duygusal . Efruz’un her dönem günün adamı olabilme açık gözlüğü, açlığı ve de her dönemde dört ayak üstüne düşmesi Vicdani’nin hakkının yenmesine, iyi niyetinin suistimal edilmesine neden oluyor. Aradan geçen zaman içinde değişen Türkiye’de yeni nesil , “Vicdani de yedirmesin, yemezsen yerler”e daha yakın gibi. O nedenle Vicdani için üzülen seyirci azaldı mı ne? Zar zor yer bulduğum“sandalye konulan” bir oyun olmuştu bu en yeni Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’da, genel profiline bakarak seyircinin oyuna gösterdiği ilginin nedenini anlamaya çalıştım. Seyircinin yaş ortalaması orta yaş sayılabilirdi. Muhtemelen daha önce oyunu seyretmişler, genç olsun yaşlı olsun Haldun Taner’i ismen ve de hiç olmazsa bir eseriyle biliyorlar gibi hissettim. Ama bence daha da önemlisi hepsi, “gözlerini kapayıp vazifesini yapanların” hâlâ “geçer akçe” olduğunun farkındaydılar ve kendilerini rahatsız eden bu toplumsal hastalığa karşı duruşlarını oyunu seyrederek ortaya koyacak ve de bir tavır koymanın huzurunu duyacaklardı. DVD’ler, internet kayıtları ile Devekuşu Kabare’nin Haldun Taner’in öncüğünde nasıl bir “muhalif” tiyatro örneği verdiğini de bilmeyen kimse kalmadı herhalde. Bu onlara bir özlemin tezahürü olarak da alınabilir. Oyuna gösterilen ilgi seyircinin canını sıkan hususlara tepki duyduğunu gösterme arzu ve eğiliminin göstergesi idi. Atatürk adı geçer geçmez salondan kopan alkış seyircinin bir başka özlemini de gösteriyordu. Özetle yazarın “âkıl” adam güvenilirliği, güldürürken batırdığı iğnelerle seyircinin yerine geçmesi ve oyunun ismi, seyircinin beklentisini yükselten hususlardı. Ama oyun sonu alkışların sesinde duyduğum “yarımlık” bana bir şansın kaçırılmış olduğunu düşündürttü. Haldun Taner’in kabare tiyatrosunun ilk örneklerinden biri olan Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, II. Meşrutiyet'ten 1960'ların sonuna kadar gerçekleşen toplumsal değişimleri anlatmaktadır. Haldun Taner, oyunun 1974 yılındaki sahnelenişinde yeni sahneler ekleyerek oyuna 12 Mart’ı da dahil etmiş. Ancak 1974’de yapılan eklemeler şekil ve söylem olarak oyunun ilk biçim ve söylemine uzak kalıyor, oyun “eklektik” bile sayılamayacak bir kurgu gösteriyor. Dolayısıyla son hâliyle oyun, yönetmenin ve de dramaturgun hazik ve nazik dokunuşlarını beklemiş ama maalesef böyle bir çaba görülmüyor. Öyleyse neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Oyunun bence en anlamlı tablosu Savaş Dinçel rejisinden kalan kışla perdesinin kullanıldığı sahne idi. Bu sahne, Usta sanatçı Savaş Dinçel’i hatırlamamıza neden oldu ama maalesef oyun için kötü oldu. Zira, bu Savaş Dinçel’in samimiyet, ustalık, zekâ ve aklına ulaşılamadığını da gösteriyordu. Savaş Dinçel oyunu 1994 yılında yönetmiş. Bugün ister istemez eski ve yeni Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım arasında bir karşılaştırma yapıyorsunuz. Kısa bir sahne olsa bile aradaki fark hüzün vermeye yetiyor. Öyleyse neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Afişte Selim Atakan’ın ismi hemen yazardan sonra yazılmış. Bu değerli müzik adamı Selim Atakan’a verilen değeri olduğu kadar oyunun içindeki müziğin de önemini belirtiyor. Oyunun müziklerini hazırlayan Selim Atakan, oyuna uymak yerine oyun ona uysun istemiş. “Üvertür”ün ilk notalarından itibaren bestecinin “iddiasını” hissediyorsunuz. İyi ve doğru besteler olabilir ama müzik tasarımı, oyunun söylemi ve dili ile uyumlu değil. Bence oyuncular için terennümü zor, seyirci için de “ağır” şarkılar. Bestelenen sözlerin anlaşılması zor. Besteler, Deniz Noyan’ın şefliğinde, uzmanı olmadığım için derinine eleştiremeyeceğim ama bana iyi gelen bir şekilde icra ediliyor. Ancak bazı sahnelerde ses o kadar yüksek ki sözler anlaşılmıyor. Ses düzeniÖzgür Yaşar İşler ve Metin Küçükyılmaz mikrofon kullanılan bir oyunda önemli. Ancak ses net değil ve de zaman zaman sözün işitilmesinde sorun yaratıyor. KostümlerTasarım Gamze Kuş için de besteler için söylediklerimi tekrar edebilirim. Oyuncuların tülleri, baş süslerini görünce Haldun Dormen müzikallerinin finali yanlış yerlerde kullanılmış gibi geldi bana. Anlatıcılara giydirilen smokin ve abiye kostüm, samimiyeti ortadan kaldırmış. Seyirlik tiyatromuzun nefesi, kabarenin “herkesin her şey olduğu” senli benli samimiyeti yok olmuş, öğretmen edalı bir oyun çıkmış ortaya. Bu da oyunun eğlencesini azaltıyor. Metinde değişmeyen iki karakter var, Vicdani ve Efruz. Diğer oyuncular farklı rollere girip çıkıyor. Anlatıcıları da iki sabit rol haline getirmek oyunun kurgusunu da bozuyor. Ben anlatıcıların değişen oyuncularla oyuna katılmasını tercih ederdim. Haldun Taner’in istihzalı ama sıcacık şefkatli gülümsemesi yok, ince “iğneleri” kaba birer diken olmuş. Oyun “ısınamadan” bitiyor zaten.o kadar da uzun olmasına rağmen Öyleyse neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Eftal Gülbudak’ ait olan koreografiyi beğendim. Gülbudak gurup danslarında sivriliyor tabii ki. Gülbudak’ın Sarhoş’u oynadığı sahne oyunun en başarılı sahnelerinden biri idi. Oyunun dekor tasarımı oyunda geçen bir repliği esas almış “Plâk olmayın”. Dönen platform gramofon’un döner tablası gibi tasarlanmış. Ancak oyun karakterlerinin o tabla üstünde döndürülmesinden murat edilen ne anlaşılamıyor. Vicdani’nin gramofonun içine hapsedilerek sesinin kısılması da bence nedeni anlaşılamayan bir yorum. Gramofon tablasının anlamı ancak oyun sonunda replik ile daha çok ortaya çıkıyor. İki yanda yaldızlı tablo çerçeveleri içinde eski İstanbul manzaraları, arkada video perdesi, ortada dönen bir platform, tepeden tüm ihtişamı ile sarkan gramofon borusu. Oyun karakterlerinin bazısı o tabloların içinden çıkıyor, içine girip kayboluyor. Benzer bir çerçeve, toplu bir dansın olduğu bir sahnede oyuncuların içinden geçip önünde resim vermesi için kullanılmış. Karakoldaki memurun masası arkasına gizlenmiş darbuka çok iyi bir fikir. Biteviyeleşen konuşmalarda memurun ona vurarak tempo tutması çok akıllı bir çözüm. Bu sahnelerde yakalanan fikirler oyunun anlatımında bir birlik içinde değil, bir bütünün parçası gibi algılanmıyor, anlık hoş sahneler olarak kalıyor. Savaş Dinçel rejisinden kalma kışla perdesini yaratan anlayış içimizi ısıtsa da oyunun bütününde yama gibi duruyor. Ayhan Doğan’ın sahne tasarımı, üzerinde düşünülmüş olduğunu ama metnin yorumu üzerine yönetmen ve tasarımcının verimli ve uyumlu bir beraberlik oluşturamadığı hissini veriyor. Öyleyse neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Işık tasarımıFatih Mehmet Haroğlu oyunun aydınlatılması işlevini görüyor ama ışık kullanımının rejiye katkısını ben bulamadım. DramaturgininÖzge Ökten yazarın iyi anlatılmasında rolünün büyük olduğuna inanırım. Yönetmeni belli bir çizgide tutar dramaturg. Metnin düzenlenmesinde dramaturg ağırlığını koyar. Bazı sahnelerin budanmasına ve de oyunun mesajının tam olarak seçilmemiş olmasına da bakarak dramaturg bu oyunda ağırlığını koyamamış gibi geldi bana. Haldun Taner’in bu oyunu zaman içinde temel meselesi sabit tutularak yeniden anlamlandırılırsa hedefe varılır. Oysa ödenekli tiyatro, suya sabuna dokunmama titizliği ile “mış” gibi “kabare” yapmaya kalkışmış. Örneğin sokak isimleri ile yürüyen oyun düzeninde bugünün sokak isimleri nasıl olur söyleyebiliyor mu? Hayır. Vicdani ve Efruz’a bugünün kıyafetlerini giydirip zamanın kahramanlarını çağrıştırabiliyor mu? Hayır. Amaç “nostaljik” bir Haldun Taner anma töreni midir? Oyun çok da uzun. Bu nedenle sarkıyor. Öyleyse neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? Efekt Ersin Aşar oyunun can alıcı bir öğesi durumunda değil, görevini yapıyor. Video tasarımıFunda Köseoğlu ve illüstrasyonEylül Gürcan bence oyunun en başarılı yanı. Video görüntülerinde oynayan ve seslendirme yapanlar da çok başarılı. Video tasarımının anlatım dili sahnedeki dilden daha samimi. Sahne ona uysaydı keşke. Vicdani rolünde Uğur Dilbaz Efruz rolünde Can Ertuğrul iyi oyunculuk sergiliyor. Ama onlar da eski kalıpların tesirinde kalmış gibi geldi bana, rolü öyle yoğurmuşlar. Yılmaz Meydaneri, İrem Erkaya, Pınar Demiral, Elyasa Çağlar Evkaya, Özgür Atkın, Can Alibeyoğlu, Mert Aykul, Şeyda Aslan, Barış Çağatay Çakıroğlu, Yasemin Gezgin’in oyunculukları iyi, keyifle seyrediliyor, ama alışılmış tiplemeler yaratmışlar. Yani oyuncu, kendi arşivinden rolü çıkarıvermiş gibi. Ümran İnceoğlu, Zeynep Göktay Dilbaz, Neslihan Ayşe Öztürk , Derya Keykubat Yenigün’ün ise rollerinde yeni bir söylemi arıyorlar gibi algıladım. Bu dört oyuncu kısa sahnelerinde farklı ışıklar yakıyor. Anlatıcıların sorunu, oyunun yorumundan kaynaklanıyor. Bu oyunun belirli bir kişi tarafından oynanması gereken bir anlatıcı rolüne ihtiyacı yok. Vicdani ve Efruz dışındaki tüm oyuncular değişerek “anlatabilir”. Her ikisini de haber spikerleri gibi fazla ciddi bulduğum anlatıcılardan biri olan Ersin Umulu durgun. Bence oyunculuğunu daha renkli bir hale getirebilir, daha sıcak olabilir. Sahne duruşu alımlı olan İrem Arslan Aydın, oyunun onu konuşlandırdığıhapsettiği yerden rolüne kattığı kişisel vurgularla sıyrılmaya çalışıyor. Oyunculuk yeteneğine inandığım ve sesinin güzelliğini de bu oyunda fark ettiğim Aydın’ın ona biçilen rollerle kişisel oyunculuk sınırlarının gerisinde bırakıldığını düşünüyorum. Yönetmen Can Doğan ile birlikte oyunun yönetmen yardımcılarının Ümran İnceoğlu ve Arda Aydın oyunun genel söylemi için sorumlu olduklarını düşünüyorum. Geçmişi görmek yetmez, geçmiş bugüne nasıl yansıyorkök nasıl dal vermiş bunu anlatmak gerekir ki Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’da bulamadığım husus bu. Oyunu “Açın gözlerinizi gerekeni yapın” demek için “gereken”in ne olduğunu neden gerektiğini göstermek, algılatmak gerekir. Yapamıyorsanız neden Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım? İlk kez oynandığı 1964-1965 tiyatro sezonunda oyunun iki baş karakteri Vicdani ve Efruz 50’li yaşlarda idi; artık 100 yaşına geldiler . Sanırım oyunun açmazlarından biri bu, konu hala güncel olmasına karşın karakterler yaşlandı. Oyunun zamana direncinin arttırılması için yeni bir şeyler bulmak lâzım. Öte yandan yazar tarafından 12 Mart’a getirilen oyun, o tarihten bu yana hareket edememiş ve tarihimizin en canlı kanlı dönemlerine dokunma cesareti gösterememiş; 1908-1970 arasını 1970- 2012 arasına yansıtarak tarihin “tekerrürünü” gösterememiş. İBBŞT, oyun tanıtım yazısında “31 Mart Olayı ile başlayan ve 1960 yılının ortalarına kadar devam eden süreçte, ülkemizin siyasal ve toplumsal durumu tüm gerçekliğiyle yansıtılıyor” diyerek kenara çekilmeyi tercih etmiş. Ötesini yapmak ise “ödenekli tiyatronun işi de değil”? zaten. “Benim vergilerimle….”! Zaten niyetin o olmadığı da oyundan belli. Çok “temiz” bir iş olmuş. O kadar da söylesin bir şeyler artık! Ama yeter mi? Oyunun ilk yazıldığı hâlindeki finali, aradan geçen yaklaşık 40 seneye rağmen gene kişisel bir yok oluş sahnesi ile tekrar edilmiş. Seyirci Efruz’ların ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarından Vicdani’lerin ise kendi “küplerini” kırmalarından tatmin olmuyor artık, bir “çıkış” arıyor. Bu hâline yani ağzından bir şey kaçırmama dikkati ile eski ile oyalanmaya, piyesin içindeki yeninin çıkarılmamış ve de eskinin bugüne yansıtılmamış oluşuna bakınca Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ın neden sahnelendiğine hâlâ cevap bulmuş değilim. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, kalabalık kadrolu, canlı müzikli, renkli kostümler içinde şaşaalı gibi duran bir oyun ama içi yeterince dolu değil. O zaman başka şeyler düşünüyorum. Belki de Haldun Taner’in hangi oyununun sahnelendiğinin de bir önemi de yoktu seçenler için. Belki de Haldun Taner, Vasıf Öngören oynamak bir ön hazırlık, “Sizden bir yazar oynandı mı oynandı, hem de ne güçlüğe rağmen, şimdi sıra bizde..” “Siz kim “biz” kimiz? Gelecek sezon Necip Fazıl’lara belki de İskender Pala’lara hazırlanınki ben karşı değilim ama onları oynamak için gerekçe yaratmaya gerek var mı? Eskiden önce Nâzım Hikmet ardından Necip Fazıl oynanırdı şimdi Nâzım’ın yerini başka yazarlar aldısanki. Benim hiçbir itirazım yok, hatta “gerçekleri” görmeye bile yarar o oyunların oynanması. Ama yazarı yazarla dengelemek nasıl bir anlayıştır. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, bu nedenlerle “Hadi bir Haldun Taner oynayalım” duygusunu veren bir oyun. Eskiyi anlatan oyunun her dönem yeni kalacak özellikleri üzerinde durulmamışdüşünülmemiş desem çok mu ağır olur? Ama metnin yeniden düzenlenmesi gerektiği hususunda kararlıyım. Oyunu oluşturan oyunculuk, müzik, dekor, kostüm vb disiplinler arasındaki uyum ve anlatı birliği sağlanamamış. Seyirci “kulaktan kulağa” bu oyunun hak ettiği karşılığı verir diye düşünüyorum. Yazımın başlığındaki sorumun cevabını verebilmişimdir umarım. Melih Anık İlgi Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım- Haldun Taner- Cem Yayınevi Tiyatro Dizisi Haldun Taner Tiyatrosu- Ayşegül Yüksel- Bilgi Yayınevi
gözlerimi kaparım vazifemi yaparım nilüfer